5 Aralık 2010 Pazar

Tarihten Fıkralar - 4

En Kıymetli Düğün

Muhibbi mahlaslı şair Kanuni Sultan Süleyman, şehzadelerini sünnet ettirirken muhteşem bir tören düzenletir. Daha önce benzer bir tören yaptıran veziri Makbul İbrahim Paşa'ya yaklaşarak sorar:
- Lala, ne dersin, senin düğünün mü daha mükemmeldi, yoksa benim düğünüm mü?
Paşa'nın cevabı mertçe ve mantıklıdır:
- Elbette benim düğünüm sultanım! Çünkü benim düğünümde cihan padişahı bulundu.

OkurYazar

Sultan Mahmut, bir gün İzzet Molla'ya, onunla ilgili merak ettiği bir hususu sorar:
- Molla! Allah, dostluğunuzu muhafaza etsin. Yesarizade ile hiç ayrılmıyorsunuz. Bu ne muhabbet?
Bu soruya şair, meşhur hattatı kastederek şu cevabı verir:
- Efendimiz! Yesarizade kulunuz yazı yazar. Bendeniz de biraz ders gördüm. İkimiz yan yana gelince okuryazar bir adam oluyoruz da onun için birbirimizden ayrılmıyoruz.

Kör Ve Sağırın Şiiri

Biri gözünün şehlalığından dolyı "kör" lakabıyla anılan sadrazam Mahmut Nedim Paşa'nın yeğeni ve "sağı" lakabıyla yad edilen Şehremini Ahmet Bey, Fuat Paşa'ya bir kaside yazarak takdim ederler. Paşa şiiri okur ama beğenmez; ne vezir var, ne kafiye. Paşa nezaketi elden bırakmadan:

- Teşekkür ederim, der. Kasidenizi amca paşanız görseler, pederiniz beyefendi de dinleseler onlar bile beğenirlerdi.

Oruç Borcu

Bir Ramazan günü III. Mustafa'nın veziri Koca Ragıp Paşa Şair Haşmet'e,
- Senin de borcun var mı Haşmet? diye sormuş.
- Evet efendim var, demiş.
- Ne kadar? deyince de,
- Mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş, şeklinde cevap vermiş.
Ragıp Paşa,
- Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı onu soruyorum? demiş. Şair Haşmet, bu soruyu da şöyle cevaplamış:
- Paşam oruç borcunu Allah sorar. Sizin soracağınız kul borcudur.

Oburun Elinden

Bir Ramazan ayında İzzet Molla iftar yemeğine davet edilmiş. Gittiği yerde oburun biriyle aynı sofraya oturmuş. Aceleyle ve hırsla yemek yiyen o şahıs bir ara tatlıya kaşığı daldırmaya kalkınca tatlı fırlamış, İzzet Molla'nın üzerine sıçramış. İzzet Molla tatlıya acıyarak bakmış ve şöyle demiş:
- A mübarek! Şu adamın elinden bana değil, Allah'a sığın.


Akıl ve Zeka

Harun Reşit'in veziri Yahya'ya "Baba" diyerek seslendiği ve kensine büyük saygı duyduğu anlatılır. Bir gün Harun Reşit'le veziri arasında şöyle bir konuşma geçer:
- Baba! Aklın da, zekanın da kaynağı beyindir. İkisinin de vazifesi bir demektir. Öyle olduğu halde neden bunlar ayrı isimlerle anılmıştır? Akıl ile zeka arasındaki ne fark vardır?
- Birbirinden ayrı olan her iki göz de aynı şeyi görür. Onların arasında ne fark varsa akıl ile zeka arasında da işte o fark vardır!


Derin Uyku

Kanuni Sultan Süleyman zamanında bir kadının evi soyulur. Şikayete gelen kadına padişah sorar:
- Hırsızlar evinize giriyor, her tarafı soyup soğana çeviriyor. Bu nasıl derin bir uykudur ki, hiçbir şey duymuyorsunuz?
Osmanlı toplum düzeninde, halkın idarecilere olan büyük güveninin de simgesi olan kadının şu cevabı Kanuni'yi çok etkiler:
- Hünkarım! Biz, sizi uyanık bildiğimiz için böyle derin uykuya daldık.


 
Kaynak: Nesil Takvim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder