6 Aralık 2010 Pazartesi

Gladyatör Sadece Erkek Olmaz Kadınlar da Arenaya Çıkıp Dövüşürlerdi

Roma’daki meşhut Colosseum, 50 bin kişiyi alan devasa hacmiyle çağının en büyük amfitiyatrosu idi. Ama orada tiyatro temaşa edilmez, kanlı gladyatör dövüşlerinden vahşi hayvan avı ve idamlara varıncaya kadar, o çağda eğlence sayılan her türlü barbarlık sergilenirdi. Küçük bir şehir iken koca bir imparatorluğa dönüşen Roma’nın ihtişamını göstermek için İmparator Vespasian döneminde yapımına başlanan Colosseum, MS 80 yılında Vespasian’ın oğlu Titus tarafından tamamlanmıştı.

Gladyatör arenanın kum zemininde aslan ve kaplanlar ile çarpışırken, bu mücadeleden ölüsü çıkcakların yerini alacak diğer kurban namzetleri aşağıda, yani “hypogeum”daki labirentlerde sıralarını beklerdi.

40 Senedir Kapalıydı

Roma’daki en muhteşem imparatorluk eseri olan Colosseum’un altında, dövüşçülerle vahşi hayvanların kapatıldığı, zindan, mağara, dev kafesler ve tünellerden oluşan muazzam galeri geçenlerde ilk kez kamu oyuna açıldı. Ayrıca amfitiyatronun 1970’lerden beri kapalı olan üst basamaklarına da yeniden çıkılabilecek. İç duvarlarda meydana gelen kopmalar tehlike arzettiği için kapatılan tepe tribünlerin restorasyonu tamamlandı. Eskiden olduğu gibi Roma Forumu manzarası da o mahalden seyredilebilecek.

Ancak Colosseum’da esas merak edilen, arenada can verecek kölelerin hayatlarının son demlerini geçirdikleri yer altı alemi idi. “Hypogeum”daki tüneller, Titus’un kardeşi İmparator Domitian tarafından yapıya sonradan eklenmişti. En akla gelmeyecek zalim ve barbarca eğlenceler icat etmekte Domitian’ın üstüne yoktu. Colosseum’a ilave ettirdiği alt tünellere, uzak diyarlardan getirttiği filleri, leoparları, panter ve ayıları doldurmuştu. Bu hayvanlar palanga sistemiyle yukarı çekilir, arenaya salıverilirdi.

Aslan ve kaplanlara ilave olarak getirilen hayvanların yanı sıra, Domitian’ın başka “dahiyane” buluşları da vardı. Mesela mutemadiyen erkek dövüşü seyretmekten bıktığı için kadın gladyatörlerin karşısına cüceleri çıkararak yeni bir eğlence icat etmek de onun fikri idi. Roma’daki tarihçi Cassius şöyle yazmıştı: “Domitian dövüşleri geceleri de devam ettirtirdi. Meşaleler altında başı miğfersiz, bağırları açık kadınları arenaya çıkartıp önlerine cüceleri atardı.”

Halkın Heyecanı

Anlaşıldığı kadarıyla Domitian gün boyu süren oyunların esas eğlenceli kısmını geceye saklıyordu. Göğsü üryan kadınların arenaya çıkarılmasındaki gaye sadece cinsel seyir değildi, bu gösteriler günün en önemli numaraları arasında sayılıyordu. Bu tür iç gıcıklayıcı numaraların Roma halkını heyecanlandıracağını bilen Domitian, böylelikle halk nezdindeki güç ve iktidarını pekiştiriyordu.

Romalılar sürekli yeni heyecanların peşinde olduğu için sadece Colosseum’da değil, imparatorluğun dört bir bucağında kadın gladyatörler dövüştürülürdü. Bunların çoğu savaş esirleri ile köleler arasından devşirilirdi, ancak Romalı kadınların da arenaya çıktığına dair kayıtlar mevcuttur.

Cassius, Tacitus, Petronius gibi tarihçiler, kroniklerinde kadın gladyatörlerden bahsetmişlerdir. Tarihçi Cassius’un yazdığına göre Neron, annesi şerefine kadın gladyatörler arasında turnuvalar tertip ederdi. Birkaç arenada birden aynı zamanda yapılan bu turnuvalar günlerce sürer, yüksek tabak mensubu kadın ve erkeklerin de müsabakalara katılarak araba sürmesi, av eğlencelerinde vahşi hayvanları öldürmesi ve hatta gladyatör dövüşleri yapması birer rezalet sayılır idi.

Aralarında senatör eşlerinin de bulunduğu kadınların bir kısmı zorla dövüştürülürdü. Zavallıların hayta kalmak için verdiği mücadele şüphesiz Neron’u pek eğlendiriyordu. Cassius ile Tacitus’un yazdığına göre Neron o kadar zalimdi ki, şerefine turnuvalar düzenlediği annesi Agrippina’yı da, karısı Octavia’yı boşamasına engel olacak diye öldürtmüştü. Aynı tarihçilere göre Neron, Octavia’yı boşadıktan sonra evlendiği Poppaea’yı da ikinci çocuğuna hamileyken bizzat tekmeleyerek katletmişti.

Düşükten Mi Öldü?

Cassius ve Tacitus’un şahit olmadıkları bu cinayetleri naklederken hakikate ne kadar sadık kaldıkları tam bilinmiyor. Modern tarihçilere göre Neron’a besledikleri kinden ötürü, özellikle Poppaea’nın ölümünü Neron’un üzerine yıkmış olmaları, kadının aslında düşük yüzünden can vermiş olması pek muhtemel.

Diyelim ki, Neron kadınları zorla dövüştürüp bundan da zevk alıyordu. Peki kendi iradeleriyle gladyatör olup arenaya çıkan varlıklı Romalı kadınların amacı neydi?.. Para için olamazdı, çünkü zaten zengindiler. Tacitus’un “Kendilerini rezil eden sefihler” diye tanımladığı bu kadınlar bir ihtimal heyecan ve macera arıyorlardı, çevrelerine korku salmak için de kötü şöhret peşindeydiler. Bununla birlikte vasileri olan erkeklerin iznini de almış olmaları gerekiyordu. Zengin baba ve kocaların nasıl olup da izin verdiği meçhul.

Dövüşler Yasaklanıyor

Zamanla Romalı kadınların arenaya çıkması tahammül edilmez bir hal aldı ve kadın gladyatörlerin sayısını sınırlayan ve hatta yer yer yasaklayan kararnameler çıkmaya başladı. MS 19. yüzyılda İmparator Augustus, 20 yaş altı senatör kızları ve torunlarının hem arenaya hem de sahneye çıkmasını yasakladı. 200 yıl kadar sonra da Septimus Severus döneminde köleler dışındaki bitin hür doğmuş kadınlar gladyatörlükten men edildi. Anacak bu kararnamenin hayata geçirilmesi bir hayli zaman aldı ve nihayet İmparator Honorius 399 yılında gladyatör dövüşlerini tamamen yasakladı. Bilinen son turnuva 1 Ocak 404’te yapıldı.

Hayatta kalmayı başaran kadın gladyatörlerin nasıl bir hayat sürdürdüğüne dair kesin bir bilgi mevcut değildir. Arenada aynı erkekler gibi dövüştüklerine göre, arena dışındaki hayatları da erkeklerden çok farklı olmasa gerek. Roma’da gladyatörlerin çoğu köle idi, ancak aralarında gönüllüler de vardı ki, onlar da köleler gibi aynı gladyatör yeminini ederdi: Uri, uinciri, uerberari, ferroque, necari. Yani ateşle yanmayı, zincire vurulmayı, kırbaçlanmayı ve demirle öldürülmeyi kabul ederek, hür iradelerini efendilerine teslim ederlerdi.

Gönüllü yemin edenler bunu ya geçim ya da şöhrete kavuşmak için yaparlardı. Ne kadar şevk ve ihtirasla dövüşürlerse o kadar çok kazanırlardı. Hatta kölelere de sahiplerinden bir miktar pay düştüğü olurdu. Mesela eski gladyatörleri yeniden arenaya getirmenin bedeli çok yüksekti. Bir seferinde Tiberius, azad edilmiş bir gladyatörü arenaya çıkarmak için bin altın saymıştı.

Yıldız Ama Avam

Spartaküs’ün MÖ 73 yılındaki isyanından sonra gladyatörlere tahta silahlarla eğitim verilmeye başlanmıştı. Kesici ve delici aletler verilmesi pek akıl karı bir iş değildi. Yaygın inancın aksine gladyatör dövüşlerinde fazla ölen olmazdı, çünkü dirileri ölülerinden daha fazla para getirirdi.

Tacitus’a göre kadınların dövüşmesinin nedeni para değil, heyecan, macera ve azılı dövüşçüler olarak şöhret arayışı idi. Ancak gladyatörlerin elde ettiği şöhret ve saygınlığın çelişkili yönleri de vardı. İster kadın isterse erkek olsun, gladyatörler o dönemin yıldızları olmakla birlikte, toplumun en düşük katmanından sayılırlardı. Bu nedenle, soylu bir kadının arenaya çıkıp, kendisini bayağı duruma düşürmesi anlaşılır gibi değildi. Bazı gladyatör kızları da babalarından ders alarak bu mesleği seçerdi.

Romalı tarihçilerin yazdıkları dışında, kadın gladyatörlerin varlığına dair deliller de mevcuttur. Bunlardan en önemlisi Halikarnas’ta bulunan bir rölyeftir. Şimdi British Museum’da olan bu rölyefte, isimlerinden de anlaşılacağı üzere, kadın oldukları şüphe götürmeyen “Achilla” ve “Amazon” adlı iki kadının dövüşü tasvir edilmektedir. “Achilla” ve “Amazon” büyük ihtimalle kadınların gerçek isimleri değildi ama, iki kadın savaşçı için pek münasip lakaplar olduğu da kesin.

MS 1. ve ya 2. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bu rölyef, kadınların cenk etmesine hayli önem atfedildiğini göstermiştir. Bir sanat eserinde ebedileştirilecek kadar ciddiye alınan bu kadınların kıyafet ve teçhizatları, erkek gladyatörlerinki ile hemen hemen aynıydı. Ancak erkekler ile aralarında önemli farklar da mevcuttu. Mesela başlarında miğfer, üzerlerinde tunik yoktu. Başları açıktı, birer peştamala sarınmışlardı. Kollarında koruyucu kollukları ellerinde kılıç ve kalkanları vardı.

Miğfersiz Kadınlar

Kadınların miğferli olmaması önemli bir teferruattır. Bilindiği kadarıyla bütün gladyatörler miğfer takardı ve hafif zırhla donandıklarından hareket kabiliyetleri de yüksek olurdu. Ancak Halikarnas rölyefindeki kadınların daha ağır teöhizatlı oldukları görülmektedir. Başlarının açık olması ise muhtemelen, cinsiyetlerinin belli olması içindi. Herhalde İmparator Domitian da, kadınların yüzlerini iyice seçebilmel için başlarına miğfer geçirtmiyordu.

Kadınların gerçekten gladyatör olarak arenaya çıktığını gösteren iki delil daha var. Bunlardan biri Roma yakınlarındaki Ostia limanında bulunan bir yazıt. Diğeri de İngiltere’de, Leicester’da çıkarılan bir toprak kap üzerine kazınmış yazı. Ostia’daki yazıtta, “şehir kurulduğundan beri kadınları dövüştüren ilk kişi Hostilianus oldu” sözü yer alıyor. MS 3. yüzyıldan kaldığı tahmin edilen yazıt, Septimus Severus’un kadınları arenaya çıkmaktan men ettiği 200 yılında bu dövüşlerin sona ermediğini gösteriyor. Ayrıca kadınlardan “hanımefendi” diye söz edilmemesi de, dövüşlerin meşru müsabakalar olmadığına delil teşkil ediyor. Leicester’de bulunan toprak kap üzerinde ise “Gladyatörler Verecunda ve Lucius” kelimeleri yer alıyor. Yazının ne amaçla kazındığı bilinmiyor ama, Verecunda’nın kadın olduğunda şüphe yok.

Ve son delil. Bundan 10 yıl kadar önce Londra yakınlarında yapılan arkeolojik kazıda bir gladyatör mezarı bulundu. Daha önce de Almanya’nın Trier kentindeki bir kazıda gladyatör mezarı ortaya çıkartılmıştı. Ancak Londra’daki keşfi önemli kılan, mezardaki yanmış kalıntıların bir kadına ait olması idi.

Arkeologlar, Roma döneminden kalma mezardaki birkaç ipucundan yola çıkarak kadının gladyatör olduğuna hükmetmişlerdi. Bir kere mezardaki toprak kandiller üzerinde, gladyatör desenlerinin yanı sıra Mısır’ın çakal başlı tanrısı Anubis’in tasviri vardı ki, Anubis’in Roma’daki karşılığı olan Merkür, ölen gladyatörlere öbür dünyaya yolculuğunda reberlik ederdi. Merkür kılığındaki köleler gladyatörlerin cesetlerini arenadan taşırdı. Mezarda bulunan yanmış çam kozalakları da gladyatörlükle yakından ilgili idi. Arenalardaki ağır kokuyu bastırmak için tütsü niyetine çam kozalakları yakılırdı.

Mezarda ayrıca, gösterişli bir cenaze töreni yapıldığına dair işaretler mevcut idi. İncir, hurma, badem kalıntıları ile tavuk kemikleri, altın zerreleri ve cam parçaları, ölen kadının isimsiz bir şahsiyet olmadığını gösteriyordu. Ancak kadının mezarı, kabristanı çevreleyen duvarın dışındaydı. Yani şöhretli, varlıklı, fakat toplumdan dışlanmış birisiydi.

Alelade Cenaze

Oraya gömülen kadın “itibar gören, fakat saygıdeğer olmayan” biriydi. Böyle bir kadın da olsa olsa gladyatör olabilirdi.

İngiliz arkeologların bu ideası büyük tartışma yarattı. Akademik dünyadan, bu mantık zincirini makul bulan tek bir uzman çıkmadı. Harward Üniversitesi’nden Roma uzmanı Kathleen Coleman’a göre Roma döneminde Londra civarında gladyatör desenli kandiller pek moda idi. Gladyatörlere şatafatlı cenaze törenleri düzenlendiğine dair hiçbir kanır yoktu. Bir başka tarihçiye göre de mezarda bulunan deliller, müteveffanın mesleğini değil mensup olduğu inancı gösteriyordu. Anubis tasvirli kandiller ve çam kozalakları, olsa olsa kadının İsis’in müridi olduğunu gösterirdi, o kadr.

Ayşe Özek

Kaynak: HaberTürk Tarih (24.10.2010 - Sayı:22)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder