9 Ağustos 2011 Salı

Sarayda Ramazan


Sarayda ramazandan bir hafta evvel hazırlıklar başlar, temizlikler yapılırdı. Ramazanlarda sarayın genel teşkilatında büyük değişiklikler olurdu. Her şeyden  önce kahvaltılıklar , öğle yemekleri kaldırılırdı. Buna mukabil sahur yemekleri de bir iftar sofrası haline getirilerek tatlısı ile , böreği ile, kıymalı yumurtası ile , çeşitli çorbaları , reçelleri ,çerezleri ile son derece itinalı olarak hazırlanırdı.

Kiler-i Hümayun ‘ dan bütün dairelere büyük sürahiler içinde türlü türlü şuruplar ve birçok iftariyelikler gelirdi.

Ramazanın birinci günü , tebrik niyeti ile gelen vükela ve müşirlere iftardan sonra beşer yüz; sadrazam, şeyhülislam ve seraskerlere bin’er lira diş kirası verilirdi. Bu geceden itibaren her akşam Yıldız civarındaki kışlalardan Selimiye , Gümüşsuyu , Taksim ve Taş Kışla’lardan ve Bahriye Kışlası ile gemilerden gelen zabitler ve askerler Yıldız Meydanı’nda iftar eder,namaz kılarlardı.

Ramazan hangi aya rastlarsa rastlasın, at cambazları, sirkler, pandomim, hokkabaz grupları da o mevsimde şehre akın ederlerdi.  Kahvehanelerde , çayhanelerde büyük temizlik yine ramazanı karşılayan haftalar içinde yapılırdı.

Ramazan gelince ,pek nadir sokağa çıkan kadınlar bile eğlencelere katılırlardı.
Sarıklı, cübbeli, şalvarlı, mintanlı, İstanbulin, setre pantolonlu, kürklü, hırkalı, poturlu; hülasa asker, katip, esnaf, köylü, külhani herkes ramazan eğlencelerine katılırdı.

Ramazan gecelerinde halkın eğlenmesi için Karagöz, ortaoyunu ve sonraları da tiyatrolar başata gelirdi. Karagöz hemen her mahallenin bağlı olduğu çarşı kahvelerinde boş arsalarda kurulan çadırlarda oynatılırdı. Tiyatrolar ise Şehzadebaşı’nda toplanmıştı. Girenler içeride, giremeyenler de önünde kalabalığı arttırarak eğlenirlerdi. İçeriye para ile girilirdi. Kahve önlerinde durmak, davul-zurna ile mızıkalarını ayakta dinlemek ise parasızdı. Kimileri tiyatroya giderken, kimileri de musiki fasıllarına katılırlardı. Hanımlar kalabalık olan bu mekanlara giremezdi; onlar sadece kalabalık gruplar halinde gezebilirlerdi.

Ramazan cami avlularında hazırlanan sergiler de çok ilgi çekerdi. Bunların en gösterişlisi Bayezid Camii’nde olurdu.Sergilerin yalnız içi değil , dışları bile halkla dolar,kadınlar da örtülü olarak sergiyi gezerlerdi;fakat önleri açık dükkanlarda oturamaz,hatta bu dükkanlara giremezlerdi.
Sergilerde Çini Fabrika-i Hümayunu ve Kütahya çinileri, Bursa, Hereke ve Karamürsel kumaşları, Edirne, Kayseri, Selanik, Girit,Trabzon, Halep yiyecekleri , Yemen kahvesi, Hicaz , Bağdat Trablusgarp baharları, gülyağları, çiçek suları ve sair bulunurdu.
Kadir Gecesi’nden sonra sergilere rağbet azalırdı. Zira artık herkes bayram hazırlıklarına ve alışverişine başlardı.

Ramazan akşam eğlencelerinden sonra ve sabah ezanından önce çalınan davullar mü’minlere gecenin son yemeği olan sahuru yemenin zamanı geldiğini hatırlatırdı.Anadolu’da, Rumeli’de sahur yemeklerinde ekseriyetle gözleme ve börek yerlerdi.Kadınlar gece hamuru yoğurur, gözlemeleri , börekleri sofraya taze taze getirirlerdi. İstanbul’da asla sahurda börek yenilmezdi. Sahur sofralarına kazandibi,çörek ile kaşar peyniri , gerdan ve dil söğüşü konurdu. Bir akşam pilav,bir akşam taygan denilen makarna pişerdi. Herkes birer kase yoğurt,birer kase hoşafla pilavı ve makarnayı yedikten sonra ağzını çalkalayıp niyet etmeden önce bir kase hoşafı içer, "Yarabbi , sana şükürler olsun!."Niyetten sonra sabah namazına kadar hatim sürerler, sabah ezan okununca nazma kılıp yatarlardı.

O devirlerde ramazanlarda,devlet binaları,mektepler,dükkanlar öğleden sonra açılırdı.

Kaynak: Selda Sarıbaş - tarihseverler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder