9 Ağustos 2011 Salı

Osmanlı İstanbul'unda Ramazan

 
İstanbul’da ramazanın gelişi neşe ve mutluluk ile karşılanır, şehir geceleri adeta bir şenlik alanına dönüşürdü. Normal zamanlarda yatsı namazından sonra sokağa pek çıkılmaz insanlar erkenden evlerinde istirahata çekilirlerdi. Fakat ramazanda durum birden bire değişir geceleri, sahura kadar özel olarak aydınlatılmış sokaklar, caddeler insan kaynardı. Hatta devlet resmi dairelerde ramazan mesaisi düzenlemesi yapardı.

Sözü burada yine biz Balıkhane nazırı Ali Rıza Bey’e bırakalım. İşte onun İstanbul’da ramazan hakkında anlattıkları:
‘’- Ramazanın ilanından sonra büyüğünden küçüğüne bütün Müslümanların sevinç içerisinde birbirlerini tebrik etmeleri adettendi.

Büyük camilerin minarelerinde kandil uçurtmaları bulunurdu. Bu uçurtmalar iplerinin bir ucu minarelerin şereflerine, diğer ucu da cami avlusunun şerefeye karşı bir yerinde yüksek bir yere bağlanır, uçurtmacı teravih’ten sonra bunu uçurtmaya başlar, seyirciler cami avlusunda birikir, uçurtmacı da o sırada kandil ipini avluya bağlı olduğu yere kadar salıverirdi. Seyirciler de kandil kutusunun bir tarafına şeker veya kurabiye gibi şeyler koyup uçurtmacıya hediye gönderirlerdi. Camilerin hele Ayasofya camiinin kubbeye kadar olan kısmındaki kandiller ortadaki top kandillerle beraber yakılır, içlerinde de mahya kurulurdu.

Ramazanın ilk günü bütün devlet daireleri tatil edilir, gazeteler çıkmazdı. Ramazanlarda bütün resmi dairelere memurlar sıra ile devam ederlerdi. Kış ramazanlarında günler kısa olduğu için resmi daireler gece açık bulundurulurdu.

İstanbul’da Avrupa’da olduğu gibi, gece hayatı olmadığından, yatsıdan sonra herkes evine uykuya daldığı halde, Ramazan geceleri halk sokaklara dökülür, kahveler, dükkanlar sahura kadar açık bulunurdu. Dükkanların içerisi hıca hınç dolu olurdu. Bunların kandilleri, fanusları, lambaları ile caddeler aydınlanır, bazı kahvelerin önüne resimlerle süslü ve kağıttan yapılmış fenerler konur, aileler Ramazan gecelerinde birbirlerine misafir giderlerdi. Bu sebeple ıssız olan sokaklar bile karşılıklı evlerin kafesleri arasından sızan ışıkla aydınlanırdı.

Geceleri sokakların aydınlık bulunması her hususta iyi olduğundan, çarşılarda bulunan dükkanların önüne kandil asılması ve kimseyi zorlamadan, istekli olanların evlerinin kapılarına fener asmaları 1846 yılında ilan edildiği gibi, 1856 tarihinde de Dolmabahçe Gazhanesinden Beyoğlu caddesine havagazı boruları çekilmek suretiyle bu cadde ışıklandırılmıştı. İstanbul – Üsküdar ve Boğaziçi köylerinin sulu gazla aydınlatılması için beher lambaya yirmi iki buçuk kuruş alınmak ve bu para mahalle imamları tarafından toplanmak ve Zabtiye veznesine teslim edilmek üzere 1864 yılında Mösyö Hirş adında bir ecnebiye taahhüt ettirilmişti.

Ramazan gecelerinin başlıca eğlencesi, Karagöz, Orta oyunu, çalgı ve son dönemlerde tiyatro idi. Ramazan geceleri çarşı hamamları da açık olurdu.

Ramazan geceleri caddelerin kalabalığı , sahur vaktine kadar devam eder, herkes istediği yerde gezip, istediği eğlenceye giderek vakit geçirirdi. Büyükler de Vükela konaklarına giderler ve karşılıklı birbirilerini konaklarda ziyaret ederek, vakit geçirirlerdi. Bu gibi toplantılarda ekseriyetle hoş sohbet misafirler de bulunur, böyle meclislerin eğlencelerine doyum olmazdı. En kalabalık yerler Aksaray, Divanyolu, Tophane, Şehzadebaşı, Direklerarası, Galata’da ki Çeşme meydanı idi.

Camilerde mukabele okunmasına Ramazandan onbeş gün önce başlanırdı. Halkımızın bazıları da sabah namazlarını büyük camilerde kılmayı adet ettiklerinden semtlere göre, Ayasofya, Beyazıt, Süleymaniye, Fatih, Eyüp camilerine giderlerdi. Ekseri halk sabah namazından sonra yatıp uyku ile günü geçirmek isterlerdi. Mamafih adet değişikliğinden dolayı önceleri kimi uyumaya çalışıp da, uyuyamadığından, gözleri kızarmış ve kimisi tiryakilik titizliği ile evde kavga çıkarmış olduğundan hiddetle sokağa fırlarmış. İlk günlerinde herkeste bir değişiklik meydana gelir, bazıları Ramazan’ın intizamı bitimiyledir derlerdi. ‘’

Yazarımız İstanbul’da o zamanlar ramazanda yaşananları bu şekilde anlatmaktadır. Daha çok anlatılanlar dönem 19. Yüzyılı kapsamaktadır.

Kaynak: Bir Zamanlar İstanbul - Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey; Hazırlayan: Niyazi Ahmet Banoğlu, terc.yay.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder